Atalık’a Cem Pekün’ün Cevap Yazısı

Atalık’a Cem Pekün’ün Cevap Yazısı

FM Selim Gürcan Yorum yapılmamış

Her şeyden önce satrancokulu.com web sayfası Sayın Yöneticilerini candan kutlamak isterim. Suat Atalık ile yapılan röportaj, senelerdir ortaya dökülmeyen, kapalı kapılar arkasında konuşulan lafların ortaya dökülmesine vesile oldu. İnsanlar eteklerindeki taşları ortaya döktüler. Bu her zaman, konuşmamaktan, yani kapalı bir toplum imajı vermekten çok daha iyidir. Uzun zamandır satranç forumlarında konuşması gereken insanlar konuşmuyor, hiç konuşmaması gereken, Türk satranç tarihi hakkında hiç bilgisi olmayan insanlar amigoluk yapıyordu. Fakat Atalık röportajından sonra, satranç camiamızın hiç konuşmayan simalarını en azından bu vesile ile dinlemiş olduk. Ben satranç camiasının problemleri susarak değil, konuşarak aşacağına inanıyorum. Konuşmanın seviyesi ise, ancak konuşmalara devam etmekle kendini bulabilir. Çünkü seviyeyi, satranç camiasının kendisi belirleyecektir. Kötü olanları saf dışı bırakacak, iyi olanları kabul edecektir.

Değerli satranç.com web sayfası Sayın Yöneticilerini bir konuda tenkit etmek, bir konuda da düzeltme yapmak istiyorum. Atalık ile yapılan ikinci röportajda, röportajı yapan yetkili, aynen şu soruyu sormaktadır: “Cem Pekün’ün bu hafta ki yazısında iki eski Federasyon Başkanı’nın (Emrehan Halıcı, Kahraman Olgaç) ve TURSEV Başkanı Cem Pekün ile Sayın Sertaç Dalkıran‘ın buluşmasından bahsedildi. Yazıdan öğrendiğimize göre Emrehan Halıcı, Sertaç Dalkıran ile ilgili anlaşmazlıklarının ve o­na karşı uygulanan engellemelerin yanlış bilgilendirme sonucu olduğunu belirtmiş.” Bu soru ne yazık ki gerçeği aksettirmiyor. Eğer 10 Ağustos 2003 Hürriyet satranç ekine bakarsanız, aynen şu yazıyı görebilirsiniz: “1 Ağustos Cuma günü İstanbul’da,  akşam yemeğinde eski üç Federasyon Başkanı, Hayri Özbilen, Kahraman Olgaç, Emrehan Halıcı, Türk Satranç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Cem Pekün, Zeka Vakfı Genel Sekreteri Nihal Sandıkcı, Av. Bülent Pekand, TSF o­nur Kurulu Üyesi Cemalettin Talum, Yıldız Teknik Üniversitesi Satranç Kulübü Danışmanı Emrah Günay , Uluslararası Satranç Hakemi Sertaç Dalkıran bir araya geldiler. Nasıl bir araya gelemez denilen DSP ve MHP ülkenin esenliği için bir araya geldiyse, satranç camiasında da artık eski kırgınlık ve anlaşmazlıkları rafa kaldırmanın, güç birliği yapma, bir arada hareket etme zamanın geldiğinde herkes aynı duyguları paylaşıyordu. Umarım bu tarihi toplantı, satrancın eski nezih günlerine dönüşün bir habercisi olur.”

Açıkça görüleceği gibi, soruda bahsi geçen konu ile ilgili en ufak bir haber yoktur. Bu röportajda tenkit edeceğim ikinci konu, röportajı yapan yetkilinin sorduğu, daha doğrusu sormadığı bir sual ile ilgili. Bir süre önce internette son derece saygın bir İngiliz satranç sitesinde, www.chesscenter.comsadece Türk satranç kamuoyunu değil, bütün dünya satranç kamuoyunu ilgilendiren bir açık mektup yayınlandı. 9 Haziran 2003 tarihli, ECU Başkanına hitaben yazılan bu açık mektup, ilgili satranç sitesinin haberine göre, turnuvaya katılan 187 oyuncunun imzası ile turnuvayı düzenleyen organizatörlere karşı, yani TSF, Ali Nihat Yazıcı’ya karşı çok ciddi iddialar içeriyordu. Şimdi ortada bu kadar güncel bir konu var, satranç tarihimizde ilk defa Başbakanlık Müfettişleri Başkan hakkında inceleme başlatmış, bütün dünya bu açık mektubu, ardından yayınlanan, birinciden de daha vahim ikinci mektubu okuyor; Atalık ile yapılan röportajda ne bu konu ile ilgili en ufak bir soru var, ne de çok daha ufak konuları asla kaçırmayan Atalık’tan en ufak bir değinme. Üstelik, bu turnuvaya Atalık da katıldı. Kanımca bağımsız bir kuruluş olma durumunda olan satrancokulu.com yetkilileri, bundan sonra kritik soruları görmemezden gelmez, sonuçlarından çekinmeden bütün konuları camianın görüşüne açarsa, daha fazla saygınlık kazanırlar. Atalık’ın iki röportajında birçok doğru var. Atalık’a Türk satrancı hakkında sorulan suallere verdiği cevapları şu şekilde topluyorum.

1. Türkiye’de satrançla ilgili bir gelişme yok.
2. Benim oynadığım dönemleri çıkartırsanız, oyuncular aynı.
3. Üst seviye oyuncular çok zayıf.
4. Milli takım neticeleri yüz kızartıcı.
5. Avrupa Takımlar Şampiyonasında sondan ikincilik, Olimpiyat 80 ciliği normalde Ankara’daki ofisi kapattırmalı.
6. Profosyenel kadro yok.
7. Koninin tepesi önemlidir, sıradan satrançcıların örnek alacakları bir model yok.

Ben Atalık’ın bu değerlendirmelerini Hürriyet satranç köşesinde iki yıldır yazıyor, karşılığında diz boyu hakaret dinliyorum. Buna karşılık, Atalık birinci röportaj da, “Federasyona yönlendirilen eleştirilere ne diyorsunuz?” sorusuna, şu cevabı veriyor. “ Bu eleştirileri yapan insanların durumuna göz atmak lazım. Ortada olumsuz giden bir şeyler varsa iki tür insan sınıfı bunları eleştirir. Bir hakikaten doğru işlerin yapılmasını isteyenler. İkinci sınıf da “Ben oraya geçeyim, ben bu işten yanlışlar yaparak menfaat kazanayım” diyenler. Eline verilen 8 milyarlık vakfı hiçbir şey yapmadan bu hale getiren Cem Pekün ve Kuşadası Kahramanı Sertaç Dalkıran bu ikinci sınıfa girenlerden. Zaten yaptıkları saçma sapan eleştirilerle Ali Nihat’ın durumunu daha da kuvvetlendiriyorlar. Şu anda da bana göre Ali Nihat’ın bir alternatifi yok. ”

Atalık ile yaklaşık 6-7 yıl birlikte hareket ettik. Benim dürüst bir insan olup, olmadığımı en yakinen bilmesi gereken kişi kendisidir. Buna rağmen, kendisinin yaptığı aynı eleştirileri benim yapmamı, “Ben oraya geçeyim, ben bu işten yanlışlar yaparak menfaat kazanayım, pastayı bölüşmek için bir araya geliyorlar” değerlendirmelerini esefle karşılıyor, beraber çalıştığımız yıllara ve ideallere saygısızlık olarak alıyorum. Atalık ile tartıştığımız ve yollarımızın ayrıldığı haberini Atalık’ın en yakın dostlarından birisi ilk duyduğu zaman, “demek seni de küstürmeyi başardı?” diye hayretini dile getirmişti. Evet, Atalık’ın yakıcı öfkesi aklının önüne geçtiği zaman, etrafında o­nu seven dostlarını kırmaktan bir an olsun geri kalmaz.

Atalık ikinci röportajda “Nezih günler yakında mı acaba?” sorusuna, “nezih günler ne zamanmış ki!” diye cevap veriyor. Bu konuda çok haklı. Çünkü aynı kuşağın oyuncuları olan Atalık ve kavga ettiği ve etmediği bütün milli takım dahil arkadaşları satranç camiasında nezih günler yaşanırken, kısa pantolonla topaç çeviriyorlardı. Zaten sorun da burada, bu insanlar satrancın nezih günlerini görmediler! İSD’ye kravatlı insanların geldiği, büyükler geldiği zaman küçüklerin kalkıp satranç saatlerini ustalara verdiği, herkesin karşılıklı saygı ortamı içinde hareket ettiği nezih günlerden bihaberler. Satranç bireysel bir spordur, dolayısıyla kişilik çekişmesi kaçınılmaz. Ama Atalık dahil bu kuşak satrançcılar, bu çekişmeyi bir saygı düzeyi içinde yapmayı ne yazık ki bilmiyorlar. İngilizler “Bir centilmen yetiştirmek için üç kuşak lazım” derler. Atalık da bir gün hayatın sadece satrançtan ibaret olmadığını öğrenecek, yıkıcı öfkesi aklının önüne geçip terbiyesizlik etmenin bir erdem olmadığını anlayacaktır.

Atalık’ın Türk Satranç Vakfı ile ilgili ithamlarına gelince, bu vakfın kurulma aşamasında vakfın fikir babası ve bana göre Özerk Federasyon Başkanları içinde en başarılı ismi Sayın Hayri Özbilen, vakfımızın kurulma aşamasında bana bir hikaye anlattı. “Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Fransa savaş halinde. Bir meydan muharebesini zamanın meşhur generallerinden Patton yönetimindeki Fransız ordusu kazanıyor. Paris de kutlamalar yapılıyor. Daha alt düzey generaller basına “savaşı ben kazandım – ben kazandım” diye demeçler veriyor. Bir gazeteci Patton’ın yanına geliyor, “Generalim, herkes savaşı ben kazandım diyor, siz ne diyorsunuz?” diye soruyor? General “Savaşı kimin kazandığını bilmiyorum, ama şayet kaybetseydik, kim suçlu bulunacaktı, o­nu çok iyi biliyorum” cevabını verir. Bu kısa hikayeden sonra, Hayri Bey beni uyardı, “Cem Bey dikkatli olun, şayet başarısızlık olursa, bu enkazın altında sadece siz kalırsınız” dedi. Dolayısıyla ben bu riski bilerek görevi kabul ettim, vakfın ilk yılında karşı karşıya kaldığı durumun sorumluluğu da tamamen bana aittir, suçu başkasına atma gibi bir niyetim hiç yok.

Vakıf kurulurken Atalık gerçekten büyük özveri ile çalıştı. Arkadaşlarını vakfa para yatırmaya teşvik etti. Kuruluş aşamasında her türlü özveriyi yaptı. Fakat röportaj sırasında sorulan sualler, verilen cevaplar yanlış çağrı yapabilir endişesi ile bazı açıklamalar yapmayı kendimi zorunlu hissediyorum. Çünkü Atalık röportajlara verdiği cevaplarda “Cem Pekün’ün eline verdiğimiz 8 milyar” deyimini kullanıyor.

Türk Satranç Vakfı kuruluşunda en büyük mali desteği sırası ile, Ferit Çömez, Neva Şellaki, Cem Pekün sağlamıştır. Atalık’ın vakfa mali desteği ise sadece 50 milyon T.L. dır. Daha sonra çeşitli sebeplerden (bütün sorumluluğu üzerime aldığım) vakıf mali açıdan zor duruma düşmüş, kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Ferit Çömez’in mali desteği ile vakıf (vakıflar genel müdürlüğünün bilgisi dahilinde) bir süre beklemeye alınmıştır. Bu süre içinde bir avuç insanın mali fedakarlığı sayesinde (Kuvay Sanlı, Ali Börümcekci, Cem Pekün) vakıf hayatiyetini devam ettirmiştir. Sonra Ali Börümcekci ekipten ayrılmış, Sertaç Dalkıran katılmış, vakıf 2002 yılında üç turnuva düzenlemesini fiilen üstlenmiş, İstanbul Festivali gibi büyük bir organizasyonu düzenleyen üç kurumdan biri olmuştur. 2003 yılında ise Dalkıran ekipten ayrılmış, yerine Emrah Günay geçmiş, bu ekip 2. İstanbul Festivalini gerçekleştiren kurumlar arasında yerini korumuştur. Bunun yanı sıra vakfımız Eğitim Kurulunu harekete geçirmiş, asli görevlerinden biri olan eğitime ciddi şekilde eğilmiştir.

Kanımca Atalık vakıf konusunda bir takdim, tehir hatası yapmaktadır. Şöyle ki, bir GM herkesten daha iyi, oyun bitmeden neticeyi söylemenin hatalı olduğunu bilmek durumundadır. Evet, açılış kötü olabilir, orta oyun iyi olmayabilir, ama sonuçta alınan skor, neticeye yansır. Vakıfta da, Atalık oyun bitmeden bileti kesmektedir. Halbuki, oyun devam etmektedir. Bundan sonra vakfın geleceği konum, Atalık’ın bugünkü değerlendirmelerini utandıracaktır umudundayım. Bunun yanı sıra, bir gerçeği dile getirmem lazım. Beni vakıf başkanı olarak Atalık’ın da arasında bulunduğu arkadaşlarım münasip gördü. Beni bu pozisyona getiren insanlara karşı hem manevi, hem maddi borcum olduğunu düşünerek, yukarıda saydığım bir avuç insan ile birlikte bu vakfı güçlendirme mücadelesi verdik, veriyoruz. Eğer aynı arkadaşlar beni bu pozisyona bundan sonra münasip görmüyorsa, hemen şapkamı alır, bu görevi daha iyi yapacak kişiye devrederim. Bu konuda hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Bu süre içinde de, kurucu üye arkadaşlarımızın hepsine kapımız açıktır, her türlü eleştirilerini dinlemeye, merak ettikleri konulara açıklık getirmeye hazırız. Geçen 2-3 yıl içinde vakıf için yukarıda saydığım bir avuç insanın tamamen şahsi i mkanlarını zorlayarak ne kadar para harcadıklarını merak eden üyeler, Yönetim Kurulu üyemiz Kuvay Sanlı’dan bilgi alabilirler.

Yukarıda ifade ettiğim gibi Atalık’ın değerlendirmeleri içinde birçok doğru var, fakat çemberi kapamayı ihmal etmiş. Eğer gökten düşmediyse, Atalık da bu son yirmi yılda ortaya çıkan erdemsiz diye nitelendirdiği toplumun, bu kuşağın bir bireyi. Böyle Federasyona böyle oyuncular, böyle topluma böyle sporcular, böyle camiaya da böyle aksi, küstah bir Büyükusta deseydi, daha gerçekçi bir değerlendirme olurdu.

Saygılarımla
Cem Pekün

22.08.2003

Anahtar Kelimeler
Cem Pekün
Kategoriler
Röportajlar
Bir yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir